Hz. İbrahim (a.s.) Kimdir? (2)

BoRa

Administrator
Hz. İbrahim (a.s.) kimdir? İbrahim Peygamber nerede doğdu?
622

“–Haydi çok susadın, biraz da sen iç!” derdi.
İbrâhîm -aleyhisselâm-, Allâh’ın verdiği rüşd sâyesinde hiçbir kimsenin tâlim ve terbiyesi altına girmeden nice büyük ilâhî hakîkatlerin âşinâsı ve tevhîd yolunun kılavuzu oldu. O’nun genç yaşlarda başlayan Rabbini tanıma ve bunu kavmine teblîğ etme husûsiyeti, âyet-i kerîmelerde şöyle anlatılır:
623
“Gecenin karanlığı O’nu (İbrâhîm’i) kaplayınca O bir yıldız gördü. «Rabbim budur!» dedi. Yıldız batınca «Ben batanları sevmem!» dedi. (Daha sonra) Ay’ı doğarken görünce (yine) «Rabbim budur!” dedi. O da batınca «Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette yoldan sapanlardan olurum.» dedi. Güneş’i doğarken görünce de «Rabbim budur! Zîrâ bu daha büyük.» dedi. O da batınca dedi ki: «Ey kavmim! Ben sizin (Allâh’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım! Benim Rabbim, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’tır! Ben hanîf olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allâh’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.»” (el-En’âm, 76-79)
624
Bu âyet-i kerîmelerde ifâde edilen hakîkat; İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın Allâh’tan başkasına tapan zavallılara, gittikleri yolun yanlış ve inançlarının bâtıl olduğunu göstermesidir. Nitekim Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- bir yıldız görerek: “Bu benim Rabbim olacak ha!” dedi. Evvelâ bir yıldızın, Rab olabileceğini uzak görerek etrafındakilere bir târizde bulundu. Çok geçmeden o yıldız batınca: “Ben, batanları sevmem.” diyerek ilâhlık ve kullukta sevginin en mühim esas olduğunu ve buna mukâbil batmanın ilâhlık delili değil, bilâkis yaratılmışlık ve yok olma delili olduğunu ifâde etmiştir. Bu sebeple de böyle varlıkları ilâh zannetmenin, sonu boşa çıkacak bir sapıklık olduğunu, Rabb’in zevâlden berî olan bir yaratıcı kudret olması gerektiğini anlatmıştır.
Ayrıca bu misâl, her akıl sâhibi kimsenin, tefekkür yoluyla kendisini yaratan Allâh’ın varlığı ve birliği hakkında gerekli bilgi ve îmâna kavuşabileceğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple ehl-i sünnet ulemâsından bir kısmı, İslâm’ın ulaşmadığı insanların da kurtuluşa erebilmeleri için Allâh’ın varlığına ve birliğine inanmakla mükellef olduklarını, ancak amel işleme yönünden mes’ûl tutulmayacaklarını ifâde etmişlerdir.
625
TEVHİDE DAVET
İlâhî hakîkatleri idrâk ederek Rabbini bulan ve kendisine taraf-ı ilâhîden herkese verilmeyen bir ilim bahşedilen Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm-, tevhîde dâvete babası Âzer’den başladı. Ona yumuşak bir tavırla şöyle dedi:
“–Babacığım! İşitemeyen, göremeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Bana, sana verilmeyen bir ilim verildi. Bana tâbî ol; seni sırat-ı müstakîme ulaştırayım. Babacığım, şeytana tapma! Çünkü şeytan, Rahmân’a isyân etmiştir. Ey babacığım! Doğrusu ben sana Rahmân’dan bir azap dokunup da şeytana dost olmandan korkuyorum!” (Meryem, 42-45)
Âzer ise kızarak:
626
“«–Ey İbrâhîm! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (onlara dil uzatmaktan) vazgeçmezsen, and olsun seni taşlarım. Uzun süre benden ayrıl; git!» dedi.” (Meryem, 46)
Fakat İbrâhîm -aleyhisselâm-, Âzer’e yine yumuşak bir üslûbla mukâbele etti:
“İbrâhîm: «Sana selâm olsun! Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lutufkârdır.» dedi.” (Meryem, 47)
627
Ve babasının affı için duâ etti. Ancak duâsı kabûl edilmedi. Çünkü babası Allâh düşmanıydı. İbrâhîm -aleyhisselâm- bunu iyice anladığında duâ etmekten hemen vazgeçti. Zîrâ kâfirlerin affı için değil, ancak hidâyetleri için duâ edilirdi. Kur’ân-ı Kerîm bu husûsu şöyle bildirir:
“Cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra, akrabâ dahî olsalar, (Allâh’a) ortak koşanlar için af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de mü’minlere! İbrâhîm’in babası için af dilemesi (ise), sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allâh düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan (hemen) uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhîm, çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi. (et-Tevbe, 113-114)
628
İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın babası ve kavmi ile mücâdelesi, onlara gittikleri şirk yolunun yanlışlığını anlatması ve onları aklî ve mantıkî delillerle tevhîd inancına ısrarla dâvet etmesi, Kur’ân-ı Kerîm’de tekrar tekrar ifâde edilmektedir. Bunlardan birinde Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın, îmân etmeyen babası ve kavmi ile şöyle konuştuğu beyân olunmaktadır:

“O, babasına ve kavmine: «–Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?» dedi. Onlar: «–Biz, babalarımızı bunlara tapan kimseler olarak bulduk.» dediler. (İbrâhîm «–Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz.» dedi. Kavmi ise: «–Bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?» dediler. (Bunun üzerine İbrâhîm): «–Hayır, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhidlik edenlerdenim.» dedi.” (el-Enbiyâ, 52-56)

HZ. İBRAHİM’İN (A.S.) PUTLARI KIRMASI
Keldânî kabîlesi senede bir gün toplanır, bayram yapardı. Âzer, Hazret-i İbrâhîm’e:

“–Sen de bugün bayram yapmak için bizimle gel!” dedi.

İbrâhîm -aleyhisselâm-, yolda hastalığını mâzeret göstererek geri döndü. Puthâneye gitti. Orada gümüş, bakır ve ağaçtan yapılmış putlar vardı. Önlerine de, bereketlenmesi için yemekler konmuştu. En iri put, altından yapılmış bir tahtın üzerine oturtulmuştu. Sırma elbiseler giydirilip başına tâc konmuştu.
630
İbrâhîm -aleyhisselâm-, büyük putun dışındaki putların hepsini balta ile kırdı. Sonra da baltayı büyük putun boynuna astı. Akşam olunca Keldânî kabîlesi, bayram yerinden puthâneye döndüklerinde, gördükleri manzara karşısında büyük bir şaşkınlığa düştüler. Tahmin yürüterek:

“–Bu işi yapsa yapsa ancak İbrâhîm yapar!” dediler. Ardından hemen İbrâhîm -aleyhisselâm-’ı bularak sordular:
“–Bu işi sen mi yaptın?”
İbrâhîm -aleyhisselâm- şöyle cevâp verdi:
“–Büyük put, kendisinden başkasına tapınılmasını istemiyordu. Bu sebeple diğerlerine kızgındı. Sonunda hepsini balta ile parçalayıp baltayı da omuzuna asmış olabilir. İsterseniz bir de kendisine sorun! Durumu size o anlatsın!”
Putperest halk:
“–Putlar konuşmaz!” dedi.
Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm- onlara:
“–O hâlde, nasıl olur da kendilerini bile koruyamayan şu âciz varlıklar, sizi korur? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
Bu hâdise Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:
“O (İbrâhîm), gizlice onların tanrılarına sokuldu: «Yemez misiniz?» dedi. (Cevap gelmeyince) «Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?» dedi ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.” (es-Sâffât, 91,93
“Sonunda (İbrâhîm) onları paramparça etti. Yalnız en büyüğünü, belki ona mürâcaat ederler diye bıraktı. (Putları kırılmış gören halk«–Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o, zâlimlerden biridir.» dediler. (Bir kısmı«–Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhîm denilirmiş.» dediler. «–O hâlde O’nu hemen insanların gözü önüne getirin; belki şâhidlik ederler.» dediler. (Sonra İbrâhîm’i oraya getirtip«–Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhîm?» dediler. (O da«–Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi eğer konuşuyorlarsa onlara sorun!» dedi. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «–Zâlimler, sizlersiniz sizler!»[3] dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: «–Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun!» dediler. İbrâhîm: «–Öyleyse, Allâh’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen bir şeye hâlâ tapacak mısınız?» dedi. Size de, Allâh’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?” (el-Enbiyâ, 58-67)
Putperest halk, Hazret-i İbrâhîm’in bu ifâdelerinden putları O’nun kırdığına iyice kanâat getirdi. Bedbaht putperestler, yapılan işi hazmedemediler ve şu taş parçalarının âcizliklerini görüp Hakk’a yöneleceklerine, Hazret-i İbrâhîm’e ateş püskürdüler:
(Bir kısmı«Eğer bir şeyler yapacaksanız, onu yakın ve böylece tanrılarınıza yardım edin!» dediler.” (el-Enbiyâ, 68)
631
HZ. İBRAHİM’İN (A.S.) ATEŞE ATILMASI
Putperestler durumu Nemrûd’a bildirdiler. Bunun üzerine Nemrûd, İbrâhîm -aleyhisselâm-’ı çağırttı.
Nemrûd’un huzûruna giren herkes, evvelâ ona secde ederdi. İbrâhîm -aleyhisselâm- ise, secde etmedi. Nemrûd, merak ve hiddetle sebebini sorunca da:
“–Seni ve beni yaratandan başkasına secde etmem!” dedi.
Nemrûd:
“–Senin Rabbin kim?” deyince, İbrâhîm -aleyhisselâm-:
“–Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allâh’tır.” dedi.
Nemrûd:
“–Ben de diriltir ve öldürürüm.” dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürdü, diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da:
“–Bak, ben de bu işi yapıyorum.” dedi.
Lâkin akılsız Nemrûd, diriltmenin rûh vermek; öldürmenin ise rûh almak olduğunu bilmiyordu. İbrâhîm -aleyhisselâm-:
“–Benim Rabbim, güneşi doğudan doğdurur. Gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!” dedi.
Bu hâdise Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân buyrulur:
“Allâh’ın kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) vermesi sebebiyle şımarıp Rabbi hakkında İbrâhîm ile tartışmaya gireni (Nemrûd’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrâhîm: «Rabbim hayat veren ve öldürendir!» demişti. O da: «Ben de hayat verir ve öldürürüm.» demişti. İbrâhîm: «Allâh güneşi doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir!» dedi. Bunun üzerine kâfir şaşırıp cevap veremez hâle geldi. Allâh zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el-Bakara, 258)
 

Ekli dosyalar

Üst